KAMUOYUNA;
Yeni Yasaya göre iş bırakma eyleminin yasal dayanağında değişiklik söz konusu mu?
AHİS 11 madde , Anaysa 51. Madde, Kamu Sendikaları Kanunu açık ve emredici olarak sendikal faaliyet kapsamında iş bırakmayı yasal kabul etmiştir.
Danıştay İDDK ve onlarca Danıştay içtihadı sağlık çalışanlarının iş bırakma kararı almasının yasaya aykırı olmadığını kabul etmiştir.
İDDK
Sınırlanabilir bir hak olan sendika hakkı, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma rejimine tabidir. Anayasa’nın 51. maddesinde sendika hakkına yönelik sınırlama nedenlerine yer verilmiştir. Ancak, bu özgürlüklere yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütlerin göz önünde bulundurulması zorunludur.
Sendikal hak anayasal çerçevede sınırlanabilir. Bir temel hakkın sınırlanması için kanuni düzenleme, ölçülülük, meşruluk ilkelerinin hepsinin bir arada olması gerekir. Sağlık çalışanlarının her gün şiddete maruz kaldığı, can güvenliklerinin olmadığı, özlük haklarının meslek onuruna ve icrasına yakışmayacak kadar olumsuz koşullar içerdiği üstelik aile hekimleri çalışanlar açısından hiçbir kanuni dayanağı olmayan mobbingi yasal hale getirmeye çalışan iş güvencesini tamamen ortadan kaldıran bir fiili birden çok madde ile tekrar tekrar cezalandıran yönetmeliklerin çıkarıldığı bir dönemde yasal olarak kurulmuş ve yasaların verdiği hakka dayanarak alınmış iş bırakma kararları AİHM ölçülülük kriterlerine uygundur.
Geçtiğimiz süreçte çeşitli illerde iş bırakma eyleminden ceza verilemeyeceğini anlayan idare hasta haklarına aykırı hareket ettiği gerekçesi ile 20 ceza puanı vermiştir. Hangi gerekçeye dayanırsa dayansın söz konusu ceza puanlarına yönelik sendikamız tarafından yüzün üzerinde dava açılmıştır.
Her ne kadar ödeme sözleşme yönetmeliğinin Anayasa’ya aykırılığından dolayı ceza puanlarının iptal edildiği düşünülse dahi sendikamız bu savunma ile değil “sendikal hak” savunması ile davaları kazanmıştır.
Dava dilekçelerimizde aşağıdaki şekilde savunma yaptık
Müvekkil, aile hekimleri ve çalışanlarının özlük haklarını ciddi şekilde sınırlayan ve etkileyen Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği’ndeki yeni değişiklikler ve getirilen cezai yaptırımlara karşı bağlı olduğu AHESEN’nin iş bırakma çağrısına binaen 17-18 Şubat 2022 tarihinde iş bırakma eylemi yapmıştır. İdarenin maaş kesintisi cezası buna binaen düzenlenmiştir. Müvekkil özlük haklarını doğrudan etkileyen bir konu hakkında;
Anayasa 26. Madde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir”,
Anayasa madde 51 “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.”,
Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin Sözleşme’nin “Örgütlenme Hakkının Korunması” başlıklı 4. maddesine göre; “Bir kamu görevlisini, bir kamu görevlileri örgütüne üyeliği veya böyle bir örgütün normal faaliyetlerine katılması nedenleriyle işten çıkarmak veya ona zarar vermek” hükmü,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. ve 11. maddelerinde ifade ve örgütlenme özgürlüğü güvence altına hükümleri,
Avrupa Sosyal Şartı’nın (Türkiye 1989 yılından bu yana sözleşmeye taraftır) “örgütlenme hakkı” başlığını taşıyan “Akit Taraflar, çalışanların ve çalıştıranların ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak, için yerel, ulusal ve uluslararası örgütler kurma ve, bu örgütlere üye olma özgürlünü sağlamak veya geliştirmek amacıyla ulusal mevzuatın bu özgürlüğü zedelemesini veya zedeleyici biçimde uygulanmasını önlemeyi taahhüt ederler.” hükmüne
BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 8. maddesi,
ILO 87 No’lu Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi, v.s. ulusal ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan örgütlenme hakkını, sendikal faaliyette bulunma hakkını kullanmıştır.
Anayasa Mahkemesi İ.A ve Diğerleri Başvuru No:201……;
” …bir günlük iş bırakma eylemi şeklinde gerçekleştirilen sendikal faaliyetin amacının, oluşturulacak toplumsal bir rahatsızlık ile idare nezdinde farkındalık yaratmak olduğu dolayısıyla toplumsal işleyişi önemli ölçüde bozmadığı takdirde birtakım rahatsızlıklara katlanmak gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi K ve S /Türkiye Davası -Başvuru No: 3… “Bağlı bulunduğu sendikanın protesto amaçlı düzenlediği bir günlük eyleme kayıtılan kamu görevlileri hakkında verilen uyarı cezasını ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerini çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı “acil bir sosyal ihtiyaca” tekabül etmediği, “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı sonucuna varmıştır.
D A N I Ş T AY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Sınırlanabilir bir hak olan sendika hakkı, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma rejimine tabidir. Anayasa’nın 51. maddesinde sendika hakkına yönelik sınırlama nedenlerine yer verilmiştir. Ancak, bu özgürlüklere yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. Maddesindeki ölçütlerin göz önünde bulundurulması zorunludur.
Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, olayda sendika hakkının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesine gelince; kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları sendikalar tarafından, ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve çıkarlarının ve bu kapsamda özlük ve parasal haklarının, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi, bu konulara dikkat çekilmesi ve kamuoyu oluşturulmasının sağlanması amacıyla aldıkları kararlar uyarınca kamu görevlilerinin toplantı, gösteri ve iş bırakma eylemlerine katılmalarında demokratik bir toplumda herhangi bir sakınca bulunmadığı; anılan eylemlerin AİHS’nin 11. maddesi kapsamında korunması gerektiği açıktır.
Temyize konu kararın incelenmesinden; İstanbul ili, Çekmeköy ilçesi, Hamidiye Aile Sağlığı Merkezi’nde Aile Hekimi olarak görev yapan davacının, üyesi olduğu sendikanın “nöbet uygulamasını” protesto etmek amacıyla aldığı karar doğrultusunda 02/05/2015 tarihindeki hafta sonu nöbetine icabet etmediği gerekçesiyle beş ihtar puanı ile cezalandırıldığı; anılan işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava konusu uyuşmazlıkta, davacının göreve gelmeme nedenini oluşturan sendika kararının amacı; aile hekimlerine hafta sonları için getirilen zorunlu nöbet uygulamasına ilişkin olup, bu durumun kamu görevlilerinin, ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve çıkarları ile bu kapsamda özlük ve parasal haklarının, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi amacını taşıdığı açık bulunduğundan, davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Danıştay 12. Dairesinin ……..Esas sayılı kararı
“Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan, üretimden gelen güçlerini kullanma çağırışına uyarak 11.12.2003 tarihinde göreve gelmediği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği, dolayısıyla 657 sayılı Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür.
Bu savunmalarımız doğrultusunda onlarca mahkeme kararı savunmalarımız bizzat gerekçesine ekleyerek davalarımızı kabul etmiş ve ceza puanlarını iptal etmiştir. En son Denizli ilimizden aldığımız karar bizzat dava dilekçemizin tekrarı şeklindedir.
Bu durumda, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir”
Danıştay 12. Dairesinin E………… sayılı kararı ile de bir disiplin suçu olarak görülmemiştir. Kararın gerekçesinde şu açıklamaya yer verilmiştir: ‘Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak, kamu görevlilerinin içinde bulunduğu mali sıkıntının kısmen düzeltilmesi ve kamuoyunca bilinen bu sıkıntıları yine kamuoyuna anlatarak desteğinin sağlanması amacıyla 1.12.2000 tarihinde bir gün göreve gelmemek eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında bir gün süreyle göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği, dolayısıyla 657 sayılı yasanın 125/C-b maddesinde öngörülen ‘özürsüz’ olarak bir gün göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür.’
Ankara 9. İdare Mahkemesinin …… Esas sayılı karar
Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak, sağlık hakkı, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin iş güvencesi ve özlük haklarıyla ilgili, Sağlık Bakanlığı Bütçesi Genel Kurulda görüşülmeden önce hükümeti uyarmak amacıyla 05.11.2003 tarihinde iş bırakma ve yavaşlatma eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında gerçekleştirdiği eylemin mazeret olarak kabulünün gerektiği, dolayısıyla 657 sayılı Yasanın 125/C-a maddesinde öngörülen fiilin sübuta ermediği anlaşılmakla davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir.”
BÜTÜN BU SAVUNMALARIMIZ BİRÇOK İLDEKİ MAHKEMELER TARAFINDAN KABUL EDİLMİŞ VE AŞAĞIDA SUNDUĞUMUZ ŞEKİLDE DAVA DİLKEÇEMİZ aynen kabul edilerek cezalar iptal edilmiştir.
En son Denizli İdare mahkemesinden aldığımız karar aşağıdaki şekildedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Denizli İdare Mahkemesi Hakimliği’nce davalı idarenin usule ilişkin itirazı yerinde görülmeyerek, dava dosyası incelenmek suretiyle işin gereği düşünüldü:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 51. maddesinde; “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.” hükmüne yer verilmiş olup, 657 sayılı Kanun’un 22. maddesinde; “Devlet memurları, Anayasada ve özel kanununda belirtilen hükümler uyarınca sendikalar ve üst kuruluşlar kurabilir ve bunlara üye olabilirler” hükmüne, 90.maddesinin son fıkrasında; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dernek kurma ve toplantı özgürlüğünün düzenlendiği 11.maddesinde; “Herkesin asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahip olduğu, bu hakların kullanılmasının, demokratik toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlandırılabileceği, bu maddenin, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel olmadığı” kuralına yer verilmiştir.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun 18. maddesinde, “Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.” hükmü bulunmaktadır.
Öte yandan, 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’nun Personelin statüsü ve malî haklar başlıklı 3/1. maddesinde; Sağlık Bakanlığı’nın; Bakanlık veya diğer kamu kurum veya kuruluşları personeli olan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanı olarak çalıştırılacak sağlık personelini, kendilerinin talebi ve kurumlarının veya Bakanlığın muvafakatı üzerine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın, sözleşmeli olarak çalıştırmaya veya bu nitelikteki Bakanlık personelini aile hekimliği uygulamaları için görevlendirmeye veya aile hekimliği uzmanlık eğitimi veren kurumlarla sözleşme yapmaya yetkili olduğu, aynı maddenin 5. fıkrasının 1. cümlesinde; Sözleşme yapılan aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarına, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) bendine göre belirlenen en yüksek brüt sözleşme ücretinin aile hekimi için (6) katını, aile sağlığı elemanı için (1,5) katını aşmamak üzere tespit edilecek tutarın, çalışılan ay sonuçlarının ilgili sağlık idaresine bildiriminden itibaren on beş gün içerisinde ödeneceği, aynı Kanun’un 8/2. maddesinde; Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarıyla yapılacak sözleşmede yer alacak hususlar ve bu Kanunda belirlenen esaslar çerçevesinde bunlara yapılacak ödeme tutarları ile bu ücretlerden indirim oran ve şartları, sözleşmenin feshini gerektiren nedenlerin, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak, Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği kuralına yer verilmiştir.
Aile Hekimliği Kanununun 8.maddesinin ikinci fıkrasına dayanılarak hazırlanan, 30/06/2021 tarihli ve 31527 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin “Aile hekimi ödeme esasları” başlıklı 18 inci maddesinde ödemelerin unsurları ve hesaplama yöntemi detaylı olarak yer almakla birlikte birinci fıkrasının “Sözleşmeyle çalıştırılan aile hekimine çalışılan gün sayısına göre ödeme yapılır.” hükmüne yer verildiği görülmektedir.
Anayasa Mahkemesi, üyesi olduğu sendikanın çağrısına uyarak görevine gitmeyen ve mazeretsiz olarak göreve gelmediğinden bahisle uyarma cezası ile cezalandırılan iki başvurucu hakkında verdiği, 18.09.2014 tarihli, 2013/8463 başvurulu numaralı ve 06.01.2015 tarihli, 2013/8517 başvuru numaralı kararlarında; demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığının sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşeni olduğu, demokrasilerde böyle bir örgütün Devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahip olduğu, istihdam alanında kendi üyelerinin menfaatlerinin korunmasını amaçlayan örgütler olan sendikaların, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğü olan örgütlenme özgürlüğünün önemli bir parçası olduğu, örgütlenme özgürlüğünün, bireylere topluluk halinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını geliştirme imkanı sağladığı, sendika hakkını kullanan bireylerin, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik gibi demokratik toplumun temel ilkelerinin korunmasından yararlanacağı, şiddete teşvik etme veya demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece sendika hakkı çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimi yetkili makamların gözünde kabul edilmez olsa dahi, ifade, örgütlenme ve sendikal özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirlerin demokrasiye hizmet edemeyeceği ve hatta tehlikeye düşüreceği belirtilmiş ve başvuruya konu disiplin cezası değerlendirmesinde, dava konusu eylem gününün, tüm ülkede önceden bildirildiği, söz konusu eylemin yapılmasına yetkili merciler tarafından itiraz edildiği de ileri sürülmediğinden başvurucunun bu eyleme katılarak sendikal hakkını kullandığına karar verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 15/09/2009 tarihli Kaya ve Seyhan-Türkiye kararında (Başvuru No: 30946/04); sendika üyesi kamu görevlilerinin, alınan karar uyarınca düzenlenen bir günlük ulusal eyleme katılmaları nedeniyle göreve gelmedikleri için disiplin cezası verilmesinin, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı, öğretmenlere verilen disiplin cezasının “acil bir sosyal ihtiyaca” tekâbül etmediği ve bu nedenle “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı sonucuna varmış, başvuranların gösteri yapma özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanma haklarının orantısız olarak çiğnendiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi, Ahmet Parmaksız [GK] (B. No: 2017/29263, 22/5/2019) kararında sendika hakkının koruma alanına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunmuştur. Buna göre anılan kararda sendika hakkının kapsamının belirlenmesinde ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ve Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) konuya ilişkin karar ve ilkeleri de dikkate alınarak sınırlı sayıda olmamak üzere bazı ölçütler geliştirilmiştir. Bu ölçütler; eylemin mesleki çıkarları koruma amacı güdüp gütmediği, sendikaların çekirdek faaliyet alanı içinde olup olmadığı, üyelerinin çıkarlarını koruma amacı olmaksızın salt bir siyasi amaç içerip içermediği ve buna bağlı olarak devlete tanınan takdir marjının genişliği şeklinde belirlenmiştir (Ahmet Parmaksız, § 55).
Anayasa Mahkemesi, sendikaların çekirdek faaliyet alanının sendika üyelerinin çalışma hayatına ilişkin mesleki, ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak amacıyla gerçekleştirilen eylemleri kapsadığını, uluslararası hukukta da sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatlerini koruma amacının her zaman öne çıkan asli amaçlar arasında olduğunu belirtmiştir. Kamu sendikaları söz konusu olduğunda ise ilgili Kanun’da öngörülen; çalışma koşulları, yükümlülükleri, iş güvenlikleri ile sağlık koşullarının geliştirilmesi konularında görüş bildirmek, işverenlerle bu konularda ortak çalışmalar yürütmek, üyelerin mesleki yeterliliklerinin artırılması ve sorunlarının çözülmesi ile sendikal faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik kurs, seminer ve sosyal amaçlı toplantılar düzenlemek, üyelerin ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini ilgilendiren konularda yetkili makamlara sunmak üzere çalışmalar yapmak ve üyelerine hukuki destek vermek gibi faaliyetlerin sendikal faaliyetlerin çekirdek alanında kalan faaliyetler arasında sayılabileceği ifade edilmiştir(Ahmet Parmaksız, §§ 61, 62).
Öte yandan Anayasa Mahkemesi, siyasi otorite karşısında kamu politikalarının oluşmasında etkili birer baskı grubu olan sendikaların çekirdek faaliyet alanı dışında özellikle demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesi amacıyla yürüttükleri ikincil nitelikte kabul edilebilecek faaliyetleri de olduğunu belirtmiştir. Sendikaların bu kapsamdaki çalışmalarının üyelerinin çıkarları ile birlikte toplumun çıkarlarına da yönelik olup salt sendikal faaliyet niteliğinde görülemeyeceğini ifade eden Anayasa Mahkemesi, bu çalışma ya da eylemlerin bireylerin üye oldukları örgütün çağrısına uyarak toplu şekilde ve siyasi otorite karşısında baskı grubunun birer katılımcısı olarak yaptıkları faaliyet niteliğinde bulunduğu, dolayısıyla sendikaların çekirdek faaliyet alanında kalmayan bu eylemlerin sendika hakkı korumasında olduğundan bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır (Ahmet Parmaksız, § 62).
O hâlde bir eylemin sendika hakkının sağladığı korumadan yararlandığının iddia edilebilmesi için eylemin gerçekleştirilmesi konusunda sendika kararı bulunduğunun ileri sürülmesi yeterli değildir. Bunun yanında gerçekleştirilen eylemin sendikaların çekirdek faaliyet alanı kapsamında kaldığının da somut bilgi ve belgelerle ortaya konması gerekir.
Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38). Bu kapsamda kamu görevlileri, yükümlülükleri doğrultusunda kendileri hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, özellikle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımı yönünden kamu görevlilerini diğer vatandaşlardan daha kısıtlı bir konuma sokabilir. Diğer yandan bu kısıtlama kamu görevlilerini, temel haklarını kullanmalarını tamamen imkânsızlaştıracak şekilde aşırı bir yükümlülük altında da bırakmamalıdır. Bu noktada temel hakkın kullanımı ile kamu görevlisi statüsünden kaynaklanan gereklilikler arasında adil bir denge kurulmalıdır (Gülistan Atasoy ve diğerleri, B. No:2017/15845, 21/1/2021, §§ 67, 68).
KAMUOYUNDA YASA DEĞİŞTİĞİ İÇİN 657 SAYAILI KANUNA GÖRE CEZA VERİLECEĞİ YÖNÜNDEKİ GÖRÜŞLER DOĞRU DEĞİLDİR.
Yukarıda izah ettiğimiz gibi aile hekimliği çalışanları kamu sendikaları kanuna bağlı sendikalarda örgütlüdür. Sendikamız da bir kamu sendikasıdır. Yıllarca sendikal haklarımız verdiğimiz mücadele hukuk alanında da devam etmektedir. Sendikamızın açtığı davalarda yönetmeliğin kanuna aykırılığı iddiasından da bahsedilmiş olmakla beraber sendikamız sadece usuli gerekçelerle değil verilen cezaların hukuka aykırılığına dayanarak davaları kazanmıştır. Zira disiplin uygulamasının yönetmelik olmasa da yasa ile düzenleneceği ortada iken sendikal haklar anayasaya dayanan ve bütün kamu çalışanlarını ilgilendiren haklardır. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi anayasal haklardan olan sendikal faaliyet (iş bırakma) hakkının sınırlanması ancak ölçülülük kriterleri ile mümkün olup yargının bakacağı tek sınırlama hususu bu kriterdir.
Yine kamuoyunda toplu sözleşme sırasında iş bırakma eyleminin yasa dışı olduğu yönünde tartışmalar olduğu kulağımıza gelmiş olup bu söylenti de kesinlikle asılsızdır. Sendikamız kamu sendikasıdır. Grev lokavt vs gibi bazı işçi sendikalarına özgü özel kurallar bizimle bağlantılı değildir. Yine yargıtayın iş bırakmalarla ilgili bazı aleyhe kararlarının da tartışıldığını görmekteyiz. Elbette her olayın kendine özgü hukuki standartları mahkemelerce belirlenir. Kamu sendikalarında da siyasi amaçlı sendikal faaliyet olmayacağı gibi ölçülülük esasına da uyulmalıdır. Bunun dışında iş bırakma eylemlerinin hiçbir şekilde yasal engel bulunmamaktadır.
AHESEN Hukuk Komisyonu
Av. Gülümser UĞURLU