Türkiye’de 25 Bin’den fazla aile hekimi, aile sağlığı çalışanı ve bunlara bağlı binlerce personeli
ilgilendiren Özel Kanun niteliğindeki 8 maddelik Aile Hekimliği Kanunu’nun içinden çıkılması bir hayli
zor olan bir düzenlemesi de istihdam mevzusu.
Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nde Aile Sağlığı Merkezi’nin Fiziki ve Teknik şartlarını
tanımlanırken 22. Madde’nin 3. Fıkra’sında Aile hekimleri, sağlık hizmetlerine yardımcı olmak
amacıyla ebe, hemşire, sağlık memuru, tıbbi sekreter gibi ilave sağlık hizmetleri personeli ile güvenlik,
temizlik, kalorifer, sekretarya ve benzeri hizmetler için ferden veya müştereken personel çalıştırabilir
ya da hizmet satın alabilirler. hükmü getirilmiştir.
Yani Yönetmelik, Aile Hekimlerine kanunda tanımı yapılan Aile sağlığı çalışanı dışında personel
istihdam etme yetkisi vermiştir. Bu şekildeki istihdamın yasal dayanağı ise ancak İş Kanunu olabilir.
AİLE HEKİMİ İŞVEREN MİDİR
İş Kanunu “işçi” “işveren” alt işveren hizmet satın alma ve “işyeri” kavramalarını açıklamıştır.
Her ne kadar 2018 yılında yapılan bir değişiklikle Aile Hekimliği Kanunu’na “Aile hekimleri ferden
veya müştereken personel çalıştırabilir ve işveren olabilir” hükmü getirilse de, bu hüküm alelacele ve
kanun yapma tekniğine uymadan getirilen ve hukuki karşılığı olmayan bir hükümdür.
Nitekim İş Kanunu’na göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran
gerçekveya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile
işverenarasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî
olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.
Her ne kadar, Kanun ve Yönetmelik; aile hekimine personel istihdam etme yetkisi vermişse de, bu
yetki Aile hekimliği mevzuatı çerçevesinde sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak ve ücretin de Bakanlığın
Aile hekimi’ne ödediği ASM gider ödeneğinden karşılandığı vekaleten yapılan bir işlemdir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de, bir kararında Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışan iş sözleşmelerinde asıl
işverenin sağlık bakanlığı olduğunu, Aile hekiminin işveren sıfatında bulunmadığını hizmet satın alma
sözkonusu ise hizmetin alındığı şirketin de alt işveren olarak işçi haklarından Sağlık Bakanlığı ile
birlikte müşterek ve müteselsil olarak sorumlu olduğunu belirtmiştir.
Asıl İŞVEREN ALT İŞVEREN KAVRAMLARI
Yargıtay kararına göre, Asıl işveren Sağlık bakanlığı olduğuna göre, Aile hekimi işveren vekilidir. Yani
işverenin yetkisine sahip olmakla birlikte işçi haklarından sorumlu olan kurum Sağlık Bakanlığı’dır.
Ancak aile hekiminin bu konuda bir kusuru olup da Bakanlığı zarara uğratması halinde Bakanlık’ın aile
hekimine rücu hakkı doğabilecektir. Bu nedenle Aile Hekiminin işveren vekili olarak iş sözleşmesinde
gerekli özeni yerine getirmesi zorunludur.
Bunun dışında, işçiye karşı işçinin özlük haklarından, iş güvenliğinden, işçi alacaklarından kurumsal
olarak Sağlık bakanlığı İŞVEREN ve hizmet satın alındığı hallerde ASIL İŞVEREN olarak sorumludur.
HİZMET SATIN ALMA ALT İŞVERENLİK
Bir işverenden, ( yani pratikte Aile hekiminin şirketten aldığı işçi hizmeti)işyerinde yürüttüğü mal veya
hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile
teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece
bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-
alt işveren ilişkisi denir.
Bu durumda Sağlık Bakanlığı asıl işveren hizmet alınan şirket alt işverendir. Burada işçinin sadece
işverene ait işyerinde yani Aile Sağlığı Merkezinde çalışması zorunludur.
MÜŞTEREK VE MÜTESESİL SORUMLULUK
Bu ilişkide asıl işveren, Yani Sağlık Bakanlığı alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu
Kanun’dan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.”
Dolayısıyla şirketin aile hekimin haberi olmaksızın işçi aleyhine haklı nedene dayanmayan bir fesih
sözkonusu olduğunda her ne kadar aile hekiminin bu işten sorumluluğu olmasa da sağlık bakanlığı da
asıl iveren olarak işçiye karşı birlikte (müşterek)ve zincirleme (müteselsil ) sorumludur. Yani işçi yasal
olarak her ikisine de başvurabileceği gibi sadece birinden de hak ve alacağını isteyebilir. Bu
durumda işçinin haklarının herhangi biri tarafından ifa edilmesi halinde diğer işverenin de işçiye
karşı sorumluluğu ortadan kalkacaktır.
İŞVERENLERİN BİRİBİRİNE RÜCU HAKKI
Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai
sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Nitekim 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu’nun 167. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 146.) maddesinde düzenlenen, “Aksi
karalaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan
her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen
paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır.”
şeklindeki hükümde de, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı
genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça
belirtilmiştir.
Dolayısıyla Aile Hekimlerinin şirket aralarındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen
taraflardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile
düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri bağlayıcı olduğundan nihai yükümlük kimde ise rücuen
tahsili talep edilebilir. Yani Kanun gereği işçiye ödenen bedel aralarındaki sözleşmede kim sorumlu ise
ondan talep edilir.
Bu nedenle şirket ile yapılan sözleşmelerde, sözleşme kapsamına hangi alacakların girdiği, hangi
şartlarda ödeme yapılacağı vs gibi hususların ayrıntılı düzenlenmesini tavsiye ederiz.
Av. H. Gülümser UĞURLU