Muhtelif valilikler tarafından sağlık bakanlığına yapılan başvurularda sağlık personeli ve özellikle doktorların iş bırakma eylemlerine karşı yapılması gereken idari işlemlerin neler olduğu sorulmuş bu konuda da bakanlığımız E-49635782/929 sayı ve 25/02/2022 tarihli genelgeyle konuya açıklık getirmiştir.
Söz konusu genelgeyi iki başlık altında incelemek yerinde olacaktır.
1.Birincisi sağlık bakanlığı personelinin devlet memuru olması dolayısıyla grev ve iş bırakma yapıp yapamayacağını açıklayan ilk bölüm,
2.Yapılması planlanan iş bırakma etkinliğinin anayasaya evrensel nitelikli uluslararası genel hukuk kaidelerine aykırı olduğunu iddia eden bölüm
1. Devlet memurlarının grev yapamayacağı ile ilgili olarak
1.1. Uluslararası hukuk açısından
1.1.1. Devlet memurunun grev yapamayacağı ile ilgili genelgede yer alan yorum; 657 sayılı devlet memurları kanununa atıfla oluşturulmuştur. Oysaki anayasamızın 90. Maddesinde açıkça:
…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Denilmektedir.
Anayasamızın bu bağlayıcı hükmü kapsamında ülkemizin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalardan 87 sayılı ILO sözleşmesi ile bu sözleşmenin maddeleri kapsamında yorum, inceleme, değerlendirme ve denetim yapan ILO denetim organlarının kararları ve tabii ki AİHM’nin kararları Türk hukukunda üst normlar arasında yer almaktadır.
Buna göre devlet memurlarının söz konusu genelgede belirtildiği gibi grev yapamayacağı ile ilgili uluslararası hukuka bakarsak grev hakkı ile ilgili olarak:
Çalışanların örgütlenme özgürlüğüne ilişkin 1948 tarihli 87 Nolu Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesinin
3. Maddesinde:
Çalışanların ve işverenlerin örgütleri tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptirler.
Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdırlar.
8. maddesinde ise:
…Yasalar, bu sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verecek şekilde uygulanamaz.
Şeklinde hüküm altına alınmıştır.
1.1.2. Bununla birlikte tabii ki AİHM’nin birçok kararı da grev hakkını güvence altına almıştır.
1.2. Ulusal hukuk normları açısından
1.2.1. Yüksek mahkeme kararlarına baktığımızda birçok içtihat niteliği almış kararın bulunduğu görülecektir. Örneğin
1.2.1.1. Anayasa mahkemesinin tayfun cengiz bireysel başvurusunda özetle:
Başvuranın üyesi bulunduğu sendikanın verdiği karara uyarak iş bırakma eylemini gerçekleştirdiği ve bu konuda kendisine ceza verilmesinin “toplumsal bir ihtiyaç baskısına tekabül etmemesi” ve ”demokratik bir toplumda gerek olmadığı” sonucuna vararak, başvurucunun sendikal haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu karar bireysel başvurularda EMSAL karar niteliğine haiz olmuştur,
1.2.1.2. Danıştay bazı kararlarında AİHM’nin Kaya ve Seyhan Türkiye kararları ile anayasa mahkemesinin yukarıdaki kararına atıf yapmak suretiyle, bağlı bulunduğu sendikanın kararına uyarak iş bırakma eylemi yapan davacıların, göreve gelmeme eyleminin “sendikal faaliyet” kapsamında kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmesinde bulunarak, davacıların bu fiilden dolayı aldıkları cezaların hukuka uygun olmadığına karar vermiştir
1.2.1.3. Danıştay idari dava daireleri genel kurulu, Danıştay 12. Daire ve Danıştay’ın başka birimleri farklı zamanlarda verdiği kararlarda yukarıdaki kararlara atıfla sendikal faaliyet kapsamındaki iş bırakma eylemleri ile ilgili memura ceza verilemeyeceğine hükmetmiştir.
Benzer birçok ulusal ve uluslararası karar ve içtihat mevcuttur.
Bu açıklamaların ışığında söz konusu genelgede bahsedilen 657 sayılı kanuna göre işlem tesis etme fikrinin en hafif ve iyi niyetli haliyle ancak hukuki kaideleri normlar hiyerarşisini uluslararası ve yüksek mahkeme hukukunu bilmeden cahilce yazıldığını göstermektedir. Aslında ülkemizde sağlık alanında tek yetkili ve en üst kurum olan sağlık bakanlığının böyle bir cahillik içinde olamayacağı son derece açıktır. Bu durum ancak yukarıda bahsedilen ve açıkça memura grev yapma hakkı veren içtihadı göz ardı ederek önümüzdeki günlerde ve gelecekte iş bırakma eylemi yapmak isteyen çalışanlarına gözdağı vermek maksatlı ve son derece art niyetli bir yaklaşım olduğu değerlendirilmektedir. Bu bakış açısı gelecekte iş bırakma eylemi gerçekleştirebilecek sağlık bakanlığı çalışanlarının açıkça anayasa, uluslararası hukuk normları ve sair kanuni haklarını gasp etmek kanuni haklarını kullanmasını engellemek amaçlıdır.
Genelgenin ilk kısmı bu mantıkla yazılmış olmasına rağmen ikinci kısımla ilgili olarak yapılan değerlendirmede:
2. iş bırakma etkinliğinin anayasaya ve evrensel nitelikli uluslararası genel hukuk kaidelerine aykırı olduğuna dikkat çekilerek iş bırakma eylemi yapılamayacağı iddiası ile ilgili olarak: yine ulusal ve uluslararası hukuki metinleri gözden geçirdiğimizde
2.1. hem anayasamızda hem de yukarıda sözü geçen uluslararası anlaşma ve diğer hukuki metin ve uygulamadaki temel anlayışa göre çalışanların yapacakları iş bırakma grev gibi eylemler için engel teşkil eden durumlar ülke güvenliği, kişilerin sağlığı gibi genel amme çıkarları olarak belirlenmiştir.
Sözü edilen hukuki metinlerde bu engel durumunun varlığının amacı amme çıkarlarının bir grubun çıkarlarından üstün olduğunu belirlemektir. Söz konusu bakanlık yazısında da bakanlığın anayasal görevi olan halka eşit ve sürekli sağlık hizmeti verme yükümlülüğünü öne sürüp yapılacak iş bırakma eylemlerinin bakanlığın bu görevinin yerine getirememesine sebep olacağından bahsedilmiştir. Bunu “Devletin sağlık hakkını vatandaşlarına kesintisiz, sürdürülebilir ve etkin olarak sunulmasını sağlamakla yükümlü olduğu tartışmasız olup bu cihetle sağlık hakkına erişimin sağlanmasından bir an bile vazgeçilmesi düşünülemez.” Cümlesiyle ortaya koymuştur. Yani aslında iyi niyetle vatandaşlarımızın sağlık hakkını koruma görevini yerine getirir görünmektedir.
Oysaki Sendikamızca planlanan iş bırakma eylemleri tam da bu amaçla planlanmıştır.
2.2. Şöyle ki: yazıda bahsedilen devletin vereceği sağlık hizmetinin özellikleri açısından
2.2.1. Kesintisiz hizmetin anlamı dünyanın hiçbir yerinde vatandaşın 7 gün 24 saat tüm sağlık hizmetine ulaşabilmesi anlamını taşımaz. 7gün 24 saat hizmet ancak acil servisler, yoğun bakımlar ve yatan hastaların bulunduğu aralıksız hizmete ihtiyacı olan kimseler için uygulanır. Yani örneğin poliklinik hizmeti kesintisiz değildir. Örneğin normal mesai dışı saatlerde acil servisler mesai saatlerinde sağlık hizmeti alamamış/almamış kimselerin normal poliklinik hizmetini alabileceği birimler değildir. Çünkü bu tür acil olmayan hastaların acil başvuruları yüzünden gerçek aciller hizmete ulaşmada zorluk çekmektedir. Bu durumun halkımıza anlatılması ve gereken caydırıcı işlemlerin ve uygulamaların yapılması sağlık bakanlığının görevidir. Ne yazık ki bakanlığımızın bu türlü bir çalışması dahi yoktur.
2.2.2. Sürdürülebilir sağlık hizmeti ise T.C. Kalkınma Bakanlığının 11. Kalkınma planı çerçevesinde SAĞLIK
HİZMET KALİTESİ VE MALİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK özel ihtisas komisyonu raporu isimli belgede
• Sağlık insan gücü
• Sağlık hizmetleri sunumu altyapısı
• Sağlık hizmetleri kullanımı
• Sağlık harcamaları
Başlıkları altında incelenmiştir.
Raporun sonuç bölümünde:
“Sağlık Hizmet Kalitesi ve Mali Sürdürülebilirlik Özel İhtisas Komisyonu’nun iki çalışma grubundan biri olan Sağlık Hizmet Kalitesi Alt Komisyonu tarafından; sağlık insan gücünün niteliği, niceliği ve dağılımına ilişkin sorunlar, performansa dayalı ek ödeme sisteminin sağlık hizmetlerinin kalitesi üzerindeki etkileri, sağlık hizmetlerinde kalitenin ölçümü ve değerlendirilmesi, sağlık bilgi sistemlerinde veri kalitesi ve güvenilirliği, hasta ve çalışan güvenliği, Sağlık Uygulama Tebliği ve Global Bütçe uygulamalarının sağlık hizmeti kalitesine etkileri, sağlık hizmeti kalitesine yönelik ödüllendirici ve caydırıcı mekanizmalar, sağlık hizmet sunumunda kalite ve akreditasyon sistemi, sağlık okuryazarlığı ve sağlıklı kalma bilinci ve sağlık hizmetlerine erişilebilirlik konu başlıkları tartışılmıştır.” Denilmekte ve bu konudaki öneriler olarak da:
“• Sağlık insan kaynağının nitelik ve niceliği konusunda gerçek ihtiyacın tespit edilmesi,
• Klinik kalite rehberleri geliştirilmesi; bu sürecin ilgili bütün paydaşların tanımlanarak
ve görüşleri alınarak yürütülmesi,
• Değer bazlı geri ödeme sistemini de dikkate alarak tüm sağlık çalışanlarını kapsayacak
şekilde kaliteyi, emeği ve hakkaniyeti ölçen bir ödeme sisteminin geliştirilmesi,
• Gösterge tanımlarının standartlaştırılmasının tamamlanması,
• Ortak standartların yeniden değerlendirilmesini engelleyecek bütünleşik bir sistemin
tasarlanması,
• Sağlık Bakanlığı ve SGK arasında veri toplama konusunda koordinasyonun
geliştirilmesi ve veri yetkilerine ilişkin çatışmanın giderilmesi,
• Tüm sağlık meslek gruplarına yönelik fiziksel ve psikolojik şiddeti önlemeye ve alınan
önlemleri izlemeye ilişkin bir kurul oluşturularak eylem planı yapılması.
• Ödeme mekanizmalarının revize edilmesi ve acilen TİG sistemine geçilmesinin
önündeki engellerin kaldırılması,
• Sağlık meslek gruplarının karar mekanizmalarında ve yönetimde temsiliyetlerinin
artırılması,
• Kalite ve verimliliğin mülkiyet bazlı değil, fonksiyon bazlı değerlendirilmesi.
• Toplumun sağlık konusunda bilinçlendirilmesi ve halk sağlığı uygulamaları gibi
hususlara yer verilerek “hastalığı değil, sağlığı yönetmeye” yönelik çalışmaların
planlanması”
Sıralanmıştır.
Bu raporda eksik olan diğer bileşenler yanında sağlık insan gücünün nitelik ve nicelik açısından değerlendirilmesi yanında iş memnuniyeti açısından değerlendirilmemesidir.
Bu konuda 2010 yılında sağlık bakanlığı tarafından yapılmış olan sağlık personeli memnuniyet anketi bulgularına ile 2017 de yapılan Türkiye sağlık personeli memnuniyet araştırması sagem 2017 sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi ve karşılaştırılmasıyla şu sonuca ulaşılmıştır.
• Sağlık çalışanlarında memnuniyet 2010 da ve 2017 de en düşük birinci basamak çalışanları ile asistan hekimlerde en yüksek ise sağlık bakanlığı merkez teşkilatındadır.
• 2010 da üçüncü basamak hastanelerde daha daha düşük olmasına rağmen aradan geçen 7 yıl birinci başmağın daha aşağı inmesine sebep olmuştur.
Yani özetle özellikle birinci basamak çalışanları arasında iş memnuniyeti bağlılık ve motivasyon tüm sağlık çalışanlarının en alt düzeyindedir. Bu veriler bakanlığın kendi yayınladığı verilerdir.
2.2.3. Etkin sağlık hizmeti kavramı sunulan sağlık hizmetinin dünya standartları ve insani değerler açısından işe yararlığını ve mali yönden fiyat performans etkinliğini içermektedir. Bu bakışı yine yukarda bahsi geçen bakanlık verilerinde görmekteyiz.
3. Sonuç olarak:
Bakanlığın söz konusu yazısı hukuki açıdan tamamen art niyetli hukuka uyguluğu olmayan çalışanlarına gözdağı vermek amaçlı yazılmış bir yazı olup insani ve ahlaki değerlerden dem vurulan ikinci bölümünde ise aslında daha önce devletin başka kurumlarının kararlarına önerilerine ve hatta kendi bünyesinde oluşturduğu çalışma gruplarının karar ve önerilerine tamamen zıt yönde bir bakış açısı sergilemektedir.
Yazıda geçen anayasamızın 17. Ve 56. Maddelerinde geçen görevlerini hakkıyla yerine getirememiş bir bakanlığın yönetsel sorunlar olmasını göz ardı edip bu konudaki sorumluyu yine sağlık personeli olarak gösterme çabasından ibarettir.
Oysaki yukarıda bahsi geçen araştırma ve öneriler doğrultusunda iş ve işlemler yapılsa zaten bugün içinde bulunduğumuz durumda olmamız düşünülemezdi bile.
Bu bakış açısıyla bakanlığın bu yazıyı geri çekmesi ve aşağıdaki listede yer verilmiş olan düzenlemeleri sendikamızın iş bırakma eylemi olarak karar verdiği 14-15-16 Mart tarihine kadar yapması zaten bu tür bir eyleme gerek kalmamasına ve bakanlığın da üstüne atılı hizmeti tam olarak yerine getirmiş olmasına sebep olacaktır. Aşağıdaki listedeki talepler aslında uzun süredir tüm Türkiye’deki STK’ların dile getirdiği ancak bakanlıkta karşılık bulamayan ama aslında bakanlığın kendi yayınladığı metinlerde olması gerekenler diye listeledikleridir.
Sağlık sistemimizin temeli olan birinci basamak ya da uluslararası adıyla temel sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunlar için yapılması planlanan eylemde taleplerimiz aşağıdaki gibidir:
1. En önemlisi ve en olmazsa olmazı yapılacak tüm düzenlemelerin sahayı temsil eden STK’lar ve örgütlerle ortaklaşa kurulacak kurullar eliyle yapılmasıdır. Çünkü ne yazık ki bakanlık sahadan bihaber görünmektedir.
2. En önemli ikinci konu hastalarımızın da kendi sağlıkları konusunda sorumluluk almaları gerektiğidir. Yani akla ve mantığa uygun şekilde bilimsel gerekçelerle sağlık hizmetini almasının sağlanmasıdır. Bunun için örneğin gebelik bildirimleri konusunda hastaya sorumluluk verilmelidir. Her yıl belirli miktarda örneğin ağrı kesiciden sonrasını devlet ödememelidir. Belirli standartlara göre sevk sistemi çalıştırılmalıdır. Bu konuda örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan hastanın aldığı sağlık hizmeti konusunda kendisine de sorumluluk verilmesidir.
3. En önemli üçüncü konu ise sağlıkta şiddet konusudur. Hekim ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin en kesin ve en ağır şekilde affedilmez şekilde cezalandırılması esastır.
4. Ödeme ve sözleşme yönetmeliği Demokles’in kılıcı gibi aile hekimliği sisteminin tepesinde yer almaktadır. Acilen bu yönetmeliğin sahanın fikrini alarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
5. Hastalarımıza bilimsel ve çağın gerektirdiği standartlarda hizmet verilebilmesi için maddi kayıp yaşatılmadan, kayıtlı hasta sayılarının 2500 üst sınır konması ve planlamaların buna göre yapılması gerekmektedir.
6. Birinci basamak hizmeti ile bağlantılı olmayan tek hekim raporlarının belirli bir düzenleme ile verilmesi ve gereksiz raporların önüne geçilmesi ve kurumların kendi belirledikleri format ve özellikteki rapor talepleri için bakanlığın bir genelge veya benzeri bir mevzuat düzenlemesiyle sağlık dışındaki tüm kurumları düzene bağlaması gerekmektedir.
7. Entegre ASM’lerle ilgili sorunların düzenlemesi gerekmektedir.
8. Adli nöbetler gibi uygulamanın yeniden düzenlemesi gerekmektedir.
9. Özel ASM’lerin sorunları, fatura ödemeleri, çalışanların ödemeleri, gruplandırma kriterleri gibi konular sahadan gelecek uyarılara göre düzenlenmelidir.
Bu sayılan düzenlemelerin yapılabilmesi için bakanlığın söz konusu yazısına istinaden sendikamızın aldığı karar gereği 14-15-16 Mart’taki eyleme kadar somut adımlar gerekmektedir. Aksi takdirde sendikamızın ulusal ve uluslararası hukuk kaidelerine son derece uygun olarak gerçekleştirme kararı aldığı iş bırakma kararı uygulanacaktır. Ayrıca taleplerimiz konusunda bakanlıkça gereken adımlar atılmazsa eylemlerimiz artarak devam edecektir. Ve bu eylemler dolayısıyla bahsedilen bakanlık yazısına istinaden uygulanabilecek her türlü yaptırım uygulayanlar hakkında anayasal hakları gasp ve ihlal kapsamında sendikamız tarafından her türlü hukuki işlemle takip edilecektir.